Milletimizin tarihini, kültürünü ve inancını temsil eden Milli Görüş anlayışı 1969 yılından bu yana rota değiştirmeyen siyasal bir yapıdır. Hedefi öncelikli olarak Türkiye’de insanımızın onuruna, şerefine ve saygınlığına uygun yaşam sürmesi için Hakkın hâkimiyeti ve adaletin tesisi olarak belirlemiştir.
“Yaşanabilir Bir Türkiye” olarak sloganlaşan bu idealinin peşine kendi ayakları üzerinde duran tam bağımsız Türkiye’nin, bölgede huzur ve barış ortamını tesis etmek için İslam ülkelerine öncülük yapacağı “Yeniden Büyük Türkiye”yi hedeflemiştir. Sonrasında ise bütün dünyada sömürü ve zulmün son bulması için hakka ve adalete dayalı “Yeni Bir Dünya” idealini hedef olarak ortaya koymuştur.
Siyaseti sadece “hakkın tebliğ merci olarak değil, hakkın tesis merci” olarak gören Milli Görüş partileri, yarım asırdan bu yana siyaset sahnesinde mücadele etmektedir. Bu idealler için seçmenden oy alacak güçlü teşkilat ve saha çalışmaları yaparken bir yandan da seçim dönemlerinde iktidarı temin edecek stratejik ve taktiksel adımlar atmıştır. Oy gücünün yeterli olduğu dönemlerde sandıkla iktidara gelmiş, oy gücünün yeterli olmadığı dönemlerde ise “stratejik adımlarla” iktidara yürümüştür.
ERBAKAN HOCA DÖNEMİ VE SONRASI İTTİFAK GİRİŞİMLERİ
Merhum Erbakan hocamız ilk iktidar olma fırsatını 1973 yılında MSP-CHP koalisyonuyla yakalamıştır. Elbette bu karar kolay alınmamıştır. O dönemin “muhafazakâr” partisi olan ve vitrinde milletin değerlerine uygun konuşan, gerçekte ise rantiyecilere göre icraatlar yapan Adalet Partisi, CHP ile yapılan iş birliğinden dolayı MSP’lileri ve merhum Erbakan Hocamızı “yoldan çıkmakla” suçlamış ve o dönemin iktidar medyası “yeşil karpuz, yeşil komünist” benzetmesi yaparak “bunların dışı yeşil, içi kırmızı” gibi algılarla MSP’yi yıpratmaya çalışmıştır. Ama Erbakan Hocamız bu tip söylemlere itibar etmemiş, aksine hep ileriye bakmıştır. CHP-MSP hükûmeti döneminde maddi ve manevi kalkınma alanında birçok hayırlı icraatlar hayata geçirilmiştir.
O, her dönem fırsatları değerlendirmiş ayrım gözetmeden herkesle iş birliği yapmıştır. 1975 yılında Adalet Partisi ile (Milliyetçi Cephe) hükümet kurmuş, 1980 yılında CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muhsin Batur’a destek vermiştir. 1991 yılında MHP ile (Kutsal İttifak) yapmış, 1993 yılında Doğru Yol Partili Hüsamettin Cindoruk’u Cumhurbaşkanı Adayı göstermeye çalışmıştır. 1996 yılında DYP ile (Refahyol) hükümet kurmuş, 2 binli yıllarda ise Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığının devamı için taktiksel adımlar atmıştır. Erbakan Hoca vefatına kadar her dönem iş birlikleri oluşturmaya gayret etmiştir.
Erbakan Hocamız sonrasında da bu “uzlaşı” kültürü devam etmiş, ittifak arayışları devam edegelmiştir. Haziran 2015 seçimlerinde BBP ile (Milli İttifak) kurulmuş, Kasım 2015 seçimlerinde -son anda akamete uğrayan- AK Parti ile ittifak görüşmeleri yapılmıştır.
Merhum YİK Başkanı Oğuzhan Asiltürk “Meclis’te grup kurma” şartı ile AK Parti listelerinden girilebileceğini, Genel Başkan Temel Karamollaoğlu ise “çift rakamlı bir sayı” ile bunun olabileceğini belirtmiştir.
2018 seçimlerinde Abdullah Gül’ü muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı Adayı olarak göstermeye gayret edilmiş, genel seçimlerde de CHP ve İYİ Parti ile Millet İttifakı çatısı altında iş birliği yapılmıştır.
YENİ BİR SEÇİME DOĞRU
Bütün bu girişimler göstermektedir ki Milli Görüşün siyaset pratiği “uzlaşı” ve “birlikte yönetim” üzerine inşa edilmiştir. Alınması zor kararlar olsa da sonuçları hep hayırlı olmuştur. Neticesinde iktidar olunan her dönemde yüz aklığıyla büyük hizmetler yapılmıştır.
Elbette düşünce itibariyle her parti ayrıdır. İş birlikleri diğer partilerin politikalarının kabul edildiği ve kendi ideallerinden vazgeçildiği manasına gelmez. Bilakis ittifaklar, partilerin kendi ideallerini gerçekleştirme zemini bulması için birer fırsattır.
Şimdi yine tarihi bir seçime doğru gidiyoruz. Yeni sistem, ortak çatı altında buluşmayı zorunlu kılmaktadır. İktidar da muhalefet de olsanız sandığa ittifaklarla girmek durumundasınız.
Saadet Partisi bu dönemin en önemli aktörlerinden birisidir. Sayın Cumhurbaşkanı da Saadet Partisi’ni yanına çekmeye çalışmış ancak bu çağrı “birlikte yönetim” için değil, sürdürülen politikalara “birkaç vekil karşılığında” destek talebi olduğundan ittifak sağlanamamıştır.
İktidar, Saadet Partisini yanına çekemese bile “Millet İttifakı’ndan koparabilmek ve Saadet’i “üçüncü bir yol”a zorlayacak algısal bir baskı ortamı oluşturmuştur. Çünkü iktidarın devamı, muhalefetin parçalı olarak seçime girmesiyle mümkündür. Bugünkü şartlarda üçüncü yol, mevcut siyasal yapının devamı anlamına gelmektedir.
Saadet, Millet İttifakını oluşturan altılı masayla 25 yıl aradan sonra iktidarın paydaşı olma ve mecliste grup kurma fırsatını yakalamıştır.
Bugün Milli Görüşçüler atılan adımlara ve alınan kararlara sahip çıkarak; iktidarın algı oyunlarına teslim olmayacak; karalama, iftira ve kınamalara takılmayacak ve davamızın en büyük başarısı için el birliğiyle mücadele edecektir. Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.