“Defineler, cevherler hiç sağlam bir ev içinde bulunur mu? Defineler daima viranelerde, yıkık yerlerdedir.”
Böyle kimseleri hor görenlerin halini, çamurdan yaratılan Adem’i hor gören İblisin düştüğü duruma benzetir:
“Adem’in mana hazinesi de, yıkık yere; onun topraktan yaratılmış bedenine gömülmüştü.
Bu hal lanetlenmiş şeytanın gözünü bağladı da Adem’in içindeki hakikati göremedi. O toprağı hakir gördü. Ona hor baktı. Fakat can, şeytana diyordu ki:
«Sen beni gaflete duçar olduğun için göremiyorsun, çünkü bu toprağım sana engel olmaktadır.»”
Halbuki insan aslı itibarıyla mükerrem olup, kişi arızî günah ve isyanlarla o aslı kirletmiştir. Kirler bertaraf edilirse, yine tertemiz bir cevher ortaya çıkacaktır.
Bu sebeple Hak dostları; kimsenin ıslah ve hidayetinden ümit kesmeksizin, sırat-ı müstakime davete devam ederler.
Maruf-i Kerhi -kuddise sirruh- Dicle kenarından geçiyordu. Bir bölük gafil genç de, orada şarap içip eğleniyorlardı. Maruf Hazretleri’ni görünce, işlemekte oldukları mel‘anet sebebiyle kendilerine beddua edeceğini düşünerek keyifleri kaçtı. Bunun da kızgınlığıyla içlerinden biri dayanamayıp kalktı ve müstehzi bir tavırla;
“–Ya Şeyh! Haydi durma, bizim şu anda Dicle’nin azgın sularına gark olmamız için hemen bedduana başla!” dedi.
Maruf Hazretleri hiçbir gazap emaresi göstermeksizin merhametle ellerini kaldırdı ve;
“–Ya İlahi! Bu yiğitlere dünyada hoş dirlik verdiğin gibi, ahirette de dirlik ver.” dedi.
Ummadıkları bu ifadeler karşısında gençler;
“–Ya Şeyh! Siz ne diyorsunuz? Bu dediklerinize bir mana veremedik!” dediler.
İhlâs ve takvası sebebiyle şu kısacık sözlerine Cenab-ı Hakk’ın tesir bereketi lütfettiği Maruf-i Kerhi Hazretleri şöyle dedi:
“–Evlâtlarım! Hak Teâlâ, size ahirette dirlik vermek isterse, tövbe etmenizi nasip eyler.”
Yiğitler beklemedikleri bu müşfikane tavır karşısında önce bir müddet düşünceye ve nefis muhasebesine daldılar. Akabinde, içlerinde büyük bir pişmanlık duydular. Derken intibaha gelerek nedamet gözyaşları içinde şaraplarını döktüler, çalgılarını kırdılar ve tövbe ettiler. Her iki cihanın saadet ve selametine talip oldular.
Zaten peygamberler ve Hak dostlarının gayreti iman-küfür mücadelesinde, imanın galebe çalması içindir. İnsanları cehennemden kurtarıp cennete davet etmektir.