Hiç…! Olabildin mi?
Hiç, aradığın oldu mu? Sordun mu hiç.
Gürültüyle aran bozulduğunda.
Boğuştun mu, kalabalıkta kimsesizlikle.
Çareleri tüketip, takatsiz yoruldun mu?
Bitmeyen gecelerin karanlığında.
Aradın mı ışığı, kurtulmak için?
İlacım, derdim ne diye, sordun mu?
Kanayan yaranı kapatmak için.
Rahmet sağanağında ıslandın mı?
İçindeki alevi söndürmek için.
Hiç, olabildin mi hiçliği yaşayıp,
Sararıp soldun mu acaba?
Mevsimi geçen çiçekler gibi!
İsmini kalbine yazdığı halde!
Bir kez aşk ile, “O”nu andın mı?
Sahipsiz duygularını gömdün mü yüreğine.
Sessizce ağlayıp, yas mı tuttun bir de!
Yapma be gönlüm, yapma kendine.
Yormaz mı seni, bu fani dünya,
Her gün bir yanını yediği halde!
Onda bir vefa hali gördün mü?
İlacın belli, hadi sızlanma.
Tabibi dinle bütün kalbinle.
Ve, kim ne derse aldanma.
Gel ne olursan gel tövbeye.
Rabbine dön bütün kalbinle.
Huuuuu…
Değerli dostlar, insan fıtraten duygu, his, inanç, sevgi, umut gibi değerli donanımlarla algılar, görür, işitir, birikimleri ile bilgi sahibi olur.
İnancım odur ki, şu an dünyanın acı içinde kıvaranmasının netçe görünen birkaç sebebi var.
Başına ahlak ve adalet gelmeyen olmazsa olmazı, yani eksik öğretilen din ve siyaset.
Adam siyaseti öğrenmiş ama, siyasi ahlak nedir sözlük anlamından bi haber.
Dini öğrenmiş ama Allah’ın kati emir ve yasaklarını kulak arkası etmiş haşa es geçmiş.
Kitabı ezberlemiş, bilgi, tevazuyu öğretisini es geçmiş.
Geçmiş olsun, diyelim! Geçer mi?
Geçmez. Vallahi geçmez billahi geçmez. Haaa deler de geçer, ezer de geçer, yıkar da geçer.
Dünya zaten harabe, gönül yıkılmaya görsün,
Her kim yıkarsa gönül, dönüp nefsini dövsün.
Yaşarken ölmüşler var alemde başları yerde,
Ölmeden öldürenler kimse, bakıp eserin görsün.
Silinmez izler bırakmak için gönülleri seçin.
Kevser şerbetlerini cennette için inşallah dostlarım.
Hoşça kalın sağlıcakla kalın.