Zenginde şükür, fakirde sabır kalmadı maalesef.
Dünya kurulalı beri gayet normal görünen, insanlar arasında, maddi, manevi, ilmi olarak, kültür olarak, her konuda
İllaki engin, yüksek seviyeler, sınıf farkları olmuş ama şimdiki kadar hiç problem olmamıştı.
Sanki bütün sorunlar son 20 yılda çıkmış da, eskiden her şey güllük gülistanlıkmış gibi, iğrenç
bir algı yönetimi, kaos ortamı kargaşa ve kavgalar ile milleti isyana teşvik etme yönünde bayrağı çekenler maalesef aldı başını gider.
Çok üzülüyoruz 1960’lı,1970’li yıllarda yaşayan bizler ki
“O” yıllarda zengin, fakir arasındaki derin uçurumu bizzat yaşayan görenler olarak inanın…
Bizler asla isyan etmedik, şimdi ellerinde Iphone’lar, altlarına arabalar bir kahveye yemeğe bir yevmiye ödeyenler kadar.
Ne çocukken ne genç iken hep
Azıcık şeylerden mutlu olurduk,
Her şeyi paylaşır sevinirdik.
Kulağımız iyiydi, her şeyi dinlerdik.
Doğayı dinlerdik
Söz dinlerdik, müzik dinlerdik
Kur-an dinlerdik, ilahi dinlerdik
Radyo tiyatrosu dinlerdik.
Haber dinlerdik. TV yok idi.
Ve her birimiz, gönül ekranlarımıza yansıyan tertemiz sahneleri rengarenk izlerdik. Hiç bu kadar etrafı, etrafımızı kirletmezdik.
Nefret duygusunu sinelerimize davet etmezdik.
Evlerimiz iki odaydı banyomuz tuvaletimiz mutfak avluda bir köşede daracıktı, ama çoook
Geniş yüreklerimiz vardı ve bir döşeğe, 5 kardeş sığardı. Evde saltanatı eşyalar değil insanlar yaşardı. Misafir çok kıymetliydi Öyle haberli gelme adeti yoktu. CÜNKU o vakit haberleşme aletleri pek yoktu.
Postaneden telefon bağlatılırdı Ancak bazı zenginlerin evinde telefon vardı…
Hülasa, sabah ezanı köyden çıkan bir aile öğleye sizde olurdu. Allah ne verdiyse…
Hoş geldi, sefa geldi
Bazen incir, ceviz, kuru üzüm, pestil hediye getirirlerdi.
Misafire aç mısın, yemeğe kalır mısın denmezdi.
Evin hanımı ve kızı derhal hazırlığını yapar, sofra açardı Allah ne verdiyse, umulan değil bulunan muteberdi.
Ve tabi öyle güzeldi ki, üç beş
Aile bir sofrada yemek yerdik.
Ne bu kadar tabak ne de bardak kirletirdik.
Önce bağdaş kurar besmele ile ekmek bölerdik. Amma bereketliydi sofralar, mercimekli aş bilumum turşu çeşitleri.
Ya da pekmez şerbeti. Ya da ayran neyse o gün kısmet.
Düşünün koca bir sahan aş 15 kaşık, 5 tas ayran. Onca insan. Bulaşık az olmaz mı?
Ohh değmeyin kaşık sesinin çıkardığı musikiye ve keyfe…
Coşku ve sevgi ile salınır kaşıklar edeple yer herkes
Kendi önünden. Öyle sahanın ortasına kaşık vurulmaz.
Bereketi kaçar tâbi.
Kavuşkan kurardı büyükler gençler diz kırardı.
Öyle yerde oturamıyorum dizlerim kireç tutmuş diyen tek bir yaşlı görmedim çocukken.
Tabi yemekler yenir, şükürle sofra toplanır, bahçeye
Silkelenir, kurtlar kuşlarda nasiplenirdi taneciklerden.
Yaşlı dedem tütün tabakasını çıkarır, sigarasını sarar keyifle
İçen misafire de ikram ederdi.
O zamanlarda filtreli sigarayı herkes içemezdi, pahalıydı.
Dedem ona G. çapıtlı derdi.
Hasılı biz sokağa koşardık oynamaya çocuklar olarak,
Çünkü oyuncak kavramı yoktu. Kendin dikebilirsen bir oyuncak bebeğin olurdu.
Ve tabi büyükler muhabbet ederdi, doyasıya.
Öyle büyüklerin yanında cengür, cüngür konuşulmaz çocuklar çay kahve içmezdi.
Herkes haddini, yerini bilir idi.
Hele ayakkabılarımız yeşil kırmızı, sarı, lastikti yırtılınca
Babam resmen kaynak yapardı.
İşte böyle dostlar, biraz sitem biraz nostalji takılalım dedim,
Bu hafta ve o eski radyodan bir parça dinleterek sözlerime son vereyim yoksa muhabbet akşama kadar sürecek.
Ben gamlı hazan, sense bahar, dinle de vazgeç
Diyelim ve bu güzel sabaha sevgi ve umut, bolluk bereket dolu yarınlar için kardeşliğin
Tesisi dünya barışı için yüce yüce Rabbimize niyaz edelim
dualarda buluşalım inşallah.
Sevgi saygı muhabbetle kalın.